İnsan kendi içinde düşünceleri, dışarıda da yaşadığı çevre tarafından kuşatılmış ve sınırlandırılmıştır. Ancak düşüncelerini geliştirebildiği ve hayat tarzını çeşitlendirebildiği ölçüde bağımsız olmanın farkına ve hazzına varabilir.
Düşüncelerimiz ve toplumsal hayat
Düşüncelerin gelişmesi sosyal hayatımızı yönlendirdiği gibi yaşadıklarımız da düşüncelerimizin şekillenmesinde önemli rol oynar. “Hangisi daha baskındır?” şeklindeki bir soruya karşılık denilebilir ki; şartlara, zamana ve kişiye bağlı olarak bu etkenlerin birbirlerine geçici üstünlükleri söz konusudur. Sosyal hayatın düzenli işleyişinde ve insan psikolojisinin sağlıklı gelişmesinde düşünce ve dış dünya arasındaki bu karşılıklı etkileşim “Hassas bir denge” içerisinde sürüp gider. Birinin diğerine sürekli ve açık üstünlüğü “Bireysel düşünceler ve sosyal hayat arasında” kopukluğa neden olur. Bu da ya değişmeyen “Otantik bir dış dünyanın” oluşması veya “Eşyanın insanlar üzerinde hâkimiyet kurması” demektir.
Akıl ve eşya dengesi
İnsanın düşünce dünyası ve dış dünya arasında bir boşluğun meydana gelişinde öncelikli ve basit olarak iki önemli neden vardır diyebiliriz. Birincisi, toplum bireylerinin çoğunluğunun dış dünyaya ve sosyal hayata “Patolojik bir bakış açısı” geliştirmeleri olup, ikincisi de toplumun azınlıktaki bazı kesimlerinin “Akıl ve eşya” arasındaki bu dengeli etkileşimi eşyanın lehine olaraktan bilerek bozmalarıdır.

Eşyanın hakimiyeti
21. yüzyılda topyekûn dünya toplumlarının karşı karşıya bulunduğu tehlike “Eşyanın hâkimiyeti” üzerine kurulu ve bireylerin standardize edilmek istendiği bir “Toplumsal esarettir”. Öyle bir esaret ki, esir edenlerin de mecburen esir edilenler safında bulunduğu ve yalnızca “Eşyanın imparatorluğunun” kabul edildiği bir toplumsal kölelik.
Bu durumda “İnsan ruhuna ve estetiğine uygun alternatif hayat tarzları” aramak, bulmak ve geliştirmek toplumların özlemi ve en önemli amaçlarından bir tanesi olmalıdır. Zaten bilgi çağının tabii bir sonucu olan “Toplumlar arası yakınlaşmanın” tek yönlü standardize edilmiş, mekanik hayat tarzı içerisinde bocalayan düşünce ve inanç fakiri toplum bireylerinin kendilerini aşmalarında etkisi olacaktır.
Süresiz esir alınma
Ancak bu globalleşmenin neticesinde tek tek bireylerin ve dolayısı ile toplumların bilgisayar ağları ve medya tröstlerinin üstün teknolojik haberleşme silahları ile “Toptan standardizasyonu” ve başka hiçbir alternatife ulaşılamayacak bir şekilde “Süresiz esir alınması” da söz konusudur.
İnsanlığın “Toplu intiharı” demek olan yakın geleceğin bu “Duyarsızlar uygarlığı” bizi iliklerimize kadar titretse de insanoğlunun tercihini “Her çeşitten kültüre, inanca, düşünceye saygı duyma ve yaşatma” yönünde yapacağına olan inancımız henüz kaybolmamıştır.
Çünkü bir Kızılderili atasözünde de basitçe vurgulandığı gibi; “Bu dünya bize dedelerimizden miras kalmadı, torunlarımıza emanet etmek üzere bırakıldı.”
Prof. Dr. Özer Ergün
İstanbul Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı. Beslenme ve Diyetetik Bölümü.